Edinburgh 1
İkinci İngiltere iş gezimin ilk haftası sona erdi sonunda ve Cuma akşam üstü pervaneli uçağımızda yerimi alıyorum, projeden Kanada'lı Julie ve İngiliz Ben çifti ile. - ne yazik ki karım yanımda değil bu güzel şehirde geçireceğim hafta sonunda. Önceki Edinburgh (Edinbro okunuyor-ben bilmiyordum bugüne kadar dogrusu) otel bulma çabalarımı okuduysanız, biliyorsunuz ki bu geziyi planlamak pek de kolay olmadı. Adada yeni bir yerler görme isteğim beni Edinburgh'ya yönlendirmişti, Ağustos ayında tüm dünyanın buraya aktığından habersiz. Otel arama çabalarim bu nedenle sonuçsuz kalınca, sonunda internetteki bir acenta üzerinden bir ailenin kiraladiği tek kişilik yatak odasına kaldım. Ben burayı ayarladıktan sonra bana katılma kararı alan Ben ve Julie de baska bir evde yer buldular zar zor.
Ayrıca, biraz geç kalmış da olsak, gitmeden birkaç gün önce festivalin kataloğundan seçtigimiz beş gösterinin biletlerini de aldik. İki komedi, iki tiyatro ve bir flamenko gösterisi. Gösterilerin büyük çoğunlugu, fazla bir üne sahip olmayan sanatçılarin ilk sahne denemeleri, dolayısıyla fiyatlar da İngiltere standartlarına göre oldukça ucuz, 10 Pound (yaklasik 20 Dolar) civarında gösteri başına. Neyse, saat 8 gibi Edinburgh'un batan güneşi uçagımızı karşılıyor. Evlerimizi bulup - ikimizinki de çok güzel - hemen kendimizi yiyecek birşeyler bulmak için şehrin eski sokaklarına atıyoruz. İlk izlenim inanılmaz, akşamın sakinliği, eski muhtesem binaların hafif ışıklari, kalenin şehre muhteşem bir fon olusturması, uzakta deniz manzarası, yokuşlar, taş sokaklar ilk fotoğraflar aklımda kalan - bir sonraki gün gerçek fotoğraflara dönüşmek üzere. Cafe Rouge'da Fransız tatlarına bırakıyoruz kendimizi; böğürtlen soslu kızarmış Camembert peyniri ve fırında keçi peynirli salatayı fırında kuzu izliyor, creme brulee noktayı koyuyor - bu ülke hakkindaki tüm yemek şikayetlerim bir haftasonu için de olsa sona eriyor.
İlk gecemizi merkezdeki mağaza, bar ve restoranların bulundugu Princess ve George Street'de dolaşarak bir pub'da fazla geç olmadan noktalıyoruz - ne de olsa Cumartesinin planı çok yoğun.


Holyrood Street sonundaki tepenin eteğine ulastığımızda, Ben tepeye tırmanmayı öneriyor. Haritadaki manzara işareti 3 saattir yürümekten ağrıyan bacaklarımı ikna etmeye yetiyor. Hava sürekli değismesine rağmen tırmanışa başladığımızda parçalı bulutlu ve yakında yağmur görünmüyor. 40 dakika sonunda tepeye ulaşıp İskoçya'nın ve Edinburgh'nun manzarasının keyfini çıkarmaya başladığımızda şehir yavaş yavaş sis içinde yokolmaya baslıyor. Dönüş yoluna başladığımızda da yağmur bizim tepeye yetişiyor. Neyse ki bu havaya hazırlıklıyız.
Tepeden inip tekrar şehir merkezine yöneliyoruz, ıslak ortamı sıcak bir öğlen yemeğiyle yenmek için. Harald Nichols alışveriş mağazasının cafe'sinde Halibut Risotto üzerinde poach yumurta ve hollandez sosunu Atlanta'da tekrarlamak üzere kayıtlara alıyorum. Evet - vasat yemek yok bu hafta sonu anlaşılan - iş seyahatindeyim, bilmem söylemiş miydim :)
Öğlen yemeği sonrası ilk sanatsal aktivitemize yöneliyoruz, geçen sene ölen ünlü fotoğrafçı Henri Cartier-Bresson'un bugüne kadarki en büyük sergisine, Dean Gallery'de. Kompakt Leica'sıyla gezdiği yerlerin insanlarını yansıtan Paris, Hindistan ve Meksiko fotoğrafları en aklımda kalanlardan. Avrupa, portreler ve Orta Doğu fotoğraflarının bulunduğu 4 numaları salonda 3 tane de Türkiye'den fotoğrafı bulunuyor. Fotoğrafçının yeni yayımlanan biyografisindeki resimlerden biri de Ara Güler tarafından Havana'da çekilmiş. Son bir iki seneye kadar pek tanımadığım ama resimlerini görmeye basladığımdan beri benim fotoğraflarımı etkilediğini düsündüğüm bu fotoğrafçıya ve sergisine ayrı bir yazı ayırmak uygun olacak sanırım.
Galeri çıkışı, dönüş yolunda aynı yoldan dönmemek için daha önce üzerinden geçtiğimiz küçük bir nehrin kenarına iniyoruz. Kıvırıla kıvrıla yoğun ağaçların ve sazlıkarın arasındaki evlerin kenarından, küçük bir çağlayana, oradan da tekrar bildiğimiz bir yola bağlanıyoruz.
Bu akşamki ilk gösterimiz saat 7'de, yemek için daha erken, ama kahve ve pasta için uygun! Yol üzerinde Grassmarket'de bir cafe'de durup dinleniyoruz.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa