AoZo Güncel - Gezi, fotoğraf ve hayata dair

27.12.05

Mutlu Yıllar



2006'da da haberlerimizi ve fotoğraflarımızı bu sayfalardan aile ve dostlarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.

Hepinize yeni yılda güzel geziler ve fotoğraflara sığmayacak kadar çok mutluluk diliyoruz.

12.12.05

Maya ülkesinde bir hafta - son

[ao] Perşembe öğleden sonra, Zeynep'in kollarından çekerek de olsa, Chichi pazarını terkedip, saat 2'de kalkan minibüslerle Panajachel'e doğru yola çıktık. Hem haftanın, hem de pazarın yorgunluğu bizi bir sonraki ve son durağımıza hazırlamıştı. 2 gün Atitlán gölü kenarında dinlenmeye ve bu güzel tatili sindirmeye ayırmıştık. Panajachel'de kalkmak üzere olan ve oldukça dolu tekneye (lancha) çantalarımızı ve kendimizi attıktan sonra, öğleden sonra rüzgarı ile iyice hareketlenmiş gölün sularına açıldık. Lanchamız, gölün diğer tarafındaki köylerine ulaşmaya çalışan ve bizim gibi pazardan dönen Guatemala'lılarla doluydu, bir iki de burada yaşayan Amerikalı ve Avrupalı vardı. Yarım saatlik samimi ve teknenin alçaklığı nedeniyle biraz da ürkütücü bir yolculuk sonunda otelimiz göründü. İskelesine yanaşıp kendimizi tekneden dışarıya attık.


La Casa del Mundo (Dünyanın Evi), 22 sene önce Alaska'da tanışıp evlenen Amerika'lı Bill ile Guatemala'lı Rosy'nin hayallerini gerçekleştirdikleri muhteşem bir yer. Karadan ulaşlıamayan bu 12 odalı otele tek yol denizden lanchalarla, onlar da akşam 5'de son seferlerini yaptıktan sonra medeniyetle bağlantımız kesildi.

Odamızdan gölü çevreleyen 3 yanardağ da bulutların arasından görülüyor. Otel binasının etrafında ise rengarenk çiçeklerle, hamaklarla rahat, sessiz ve sakin zaman geçirilecek birçok ortam yaratılmış. Akşam, hep beraber yemek yiyeceğimiz söylendiğinde, bizi neyin beklediğinden pek emin olamamıştık. Söylendiği gibi saat tam 6:30'da, yine müthiş manzaralı yemek salonuna indik. Tüm masalar birleştirilmiş ve mumlarla süslenmişti. Yemek de son bir hafta içinde yediğimiz en iyi öğünlerden biriydi. Masa sohbeti de çok keyifliydi. Amerikalı ve Holandalı masa komşularımız, buraya gelene kadar gezdikleri yerleri en az bizim kadar zevkle anlatmaya hazırdı.

İki gün tabii ki çok çabuk geçti, kitaplar bitirildi, akşam üstü güneşler batırıldı, güneşlenildi, hamağın keyfi de tabii ki çıkarıldı ve Cumartesi sabahı yine bir lanchayla dönüş yolu başladı.

Akşam üstü Atlanta'ya, her zamanki gibi özlediğimiz evimize ve kedimize ulaştığımızda aklımızda Maya ülkesinin ve insanlarının renkleri, fotoğraf makinemizde yüzlerce fotoğraf, dilimizde ise en çok kullandığımız İspanyolca kelimeler kalmıştı... Herkese tavsiye ederiz bu güzel ülkeyi.

Hasta Luego.

11.12.05

Chichicastenango

[zo] Kaldığımız Santa Tomas otelinin avlusundaki kuş cıvıltıları ve çevredeki horoz sesleri ile soğuk odamızda gözümüzü açıyoruz güne. Bizi o gün nelerin beklediğinden hiç haberimiz yok. Bilinmeyenliğin verdiği heyecanla, sabah 6:30 gibi Chichi'nin sisli sokaklarındayız. Pazar hazırlıkları hararetli bir şekilde başlamış; bir tarafta satıcılar kendileri gibi rengarenk örtüleri tezgahlarına dizerken, diğer tarafta klisenin önündeki merdivenlere çiçekler diziliyor. En yoğun calışma ise, şehrin meydanındaki yemek bölümünde. Telaşlı bir şekilde her yemeklerine eşlik eden tortilla hamurları hazırlanıyor, tavuklar derin kaplardaki kızgın yağlarda kızartılıyor, gencecik anneler diz dize oturmuş cocuklarını besliyorlar. Tüm bu görüntü, ses ve kokular içinde ben görünmez olup gezmek isterken, Anılcığım günün eğik ışıkları eşliğinde pazarı fotoğraf karelerine yansıtmaya calışıyor.

Plaza'ya bakan La Villa de Los Cofrades'de kahvaltımızı sekiz yaşında bir çocuk servis ediyor. Hünerli minik elleri ile espresso makinasında yaptığı kahveyi, büyük fincanlarda dikkatle dökmeden masamıza getiriyor. O sırada Anıl bir minik kızla fotoğraf flörtüne başlıyor. Kız aslında bizi bir süredir takip ediyor, ve karşılıklı gülüşüyoruz. Bence gezinin fotoğrafını Anıl o anda o miniğin gözlerinde yakalıyor...

Çevreki Guatemala insanı portleri inanılmaz; yüzünde yaşından çok yaşadıklarının bıraktığı kıvrımlarda kaybolan yaşlılar, çürük dişleri ile çevreye gülücükler atan çocuklar, sırtlarında bebeklerini ve hayatı taşıyan gencecik anneler...

Saatler ilerledikçe hareketlilik artıyor. Otobüsler, öğlene doğru satıcıların bekledikleri kalabalığı, özellikle de turist gruplarınını, getiriyor. Arada sırada Tikal'deki gezimizden tanıdık yüzler görüyoruz.

Burada, bu renk cümbüşünün içinde çok rahat bir on saat daha geçirebileceğimi düşünüyorum... ama gitme zamanı geliyor, ve pazardan evimizi süsleyecek birkaç güzel parça, bir çanta ve orayı anımsatacak -tabii ki de çok renkli- güzel bir tablo ile ayrılıyoruz.

4.12.05

Guatemala'nın insanları

Parlak renkler, yemek kokuları, duman, anlaşılmayan konuşmalar, mutlu çocuklar, yorgun yaşlılar... Herkes bir yerlere koşturuyor, herkes bir uğraş içinde.

Guatemala seyahatimizin en etkileyici günü, bu ülkenin gerçek halkıyla, Mayalarla karşılaştığımız bu küçük dağ köyüne gittiğimiz Perşembe günüydü. Haftada iki kere kurulan Chichicastenango pazarında yerli halk mallarını satmaya çalışırken, bir yandan da hummalı bir çalışma devam ediyordu pazarın yemek bölümünde pazar halkını doyurmak için.

İşte bu etkileyici ortamı yakalamaya çalışan birkaç kare.

3.12.05

Maya ülkesinde bir hafta - 2

Pazartesi sabahı Tikal Jets'in tarifeli 6:30 uçağına yetişmek için sabah 4:30'da otelden alınıyoruz. Rahat bir minibüsün tek yolcuları olarak Antigua-Guatemala City yolunu bu erken saatte uyuyarak geçiriyoruz. Sorunsuz check-in, doughnut ve kahveyle küçük bir kahvaltı ve 40 dakikalık bir uçus sonrasında Guatemala'nın El Peten bölgesindeki Flores şehrinin havaalanına iniyoruz. Tikal gezisini Antigua'dan bir tur ile ayarladığımızdan, havaalananından bir minibüs bizi 1 saat uzaktaki Tikal Milli Parkına götürüyor.

Park içindeki Tikal Inn'e çantamızı bıraktıktan sonra rehberimiz Nixon bizi ve orada tanıştığımız Pamela ve John çiftini ormanın derinliklerine doğru yola çıkarıyor. Küçük grup hem iyi hem kötü. Aslında yaklaşık 25 kişilik grupta İngilizce rehber isteyen sadece biz varız, grubun geri kalanı İspanyolca konuşan 2 çift ve büyük bir Alman grup. Bizim rehberimiz Nixon da aslında İspanyolca konuşan bir rehber olduğundan bize diğer bir çiftle dolaşmayı, onlardan birinin çeviri yapmayı kabullendiğini öneriyor. Pamela, yarı Şili yarı Fransız asıllı ve akıcı olarak İspanyolca, Fransızca ve İngilizce konuşuyor. Eşi John, yarı Senegal yarı İrlanda asıllı ve akıcı olarak Fransızca ve İngilizce, anlayacak kadar da İspanyolca konuşuyor, Amsterdam'da yaşıyorlar. Sonuç olarak biz yarı İspanyolca yarı İngilizce turumuza bu çiftle gezilerden, Avrupa'dan, Amerika'dan muhabbet ederek devam ediyoruz. Pamela'nin güzel çevirisine rağmen Nixon'un Tikal hikayelerinin hepsini anlayamıyoruz tabii bu arada...

Tikal çok etkileyici. Yoğun yağmur ormanının içinde kaybolmuş altı piramit şeklinde tapınak ve bunların etrafına yayılmış 2000 senelik en büyük Maya şehirlerinden biri. Kazılar halen devam ediyor. Orman ve yoğun bitki örtüsünün altında bir parçası çıkarılmış küçük piramitler, mezarlar, diğer binalar dikkati çekiyor.

Sırasıyla Tapınak 4, Mundo Perdido (Kayıp Dünya) ve Tapınak 1 ve 2'nin de bulunduğu Büyük Meydan'ı geziyoruz. Tapınak 4'ün tepesinden, ağaç dokusunu delip geçen piramitleri görünce yerleşimin boyutu daha da iyi anlaşılıyor. Rehber kitabımız (Lonely Planet-Guatemala) bu tapınağı güneş doğuşu için önerdiğinden bir sonraki sabah buraya gelmeye karar veriyoruz. Tikal'e günlük geziler de var ama burayı hem öğleden sonra, günlük gezenler gittikten sonra boş haliyle görmek hem de sabah güneş doğuşunda burada olmak tüm Guatemala gezimizin en unutulmayacak anlarından ve kesinlikle deyiyor iki gün arka arkaya 4:30'da kalkmaya.

Akşam, park içindeki az sayıda yemek seçeneğinden otelimize yakın Jaguar Inn'i seçiyor ve her zamanki az seçenek arasından ızgara tavuk ve pilavı seçiyoruz (pollo a la plancha con arroz). Park içinde elektrik yok, sadece otel ve restoranlar jeneratörleriyle kendi binalarını aydınlatıyorlar. Bu duruma hazırlıksızız ve restorandaki masadamızdan geriye kalan küçük mumla otelimizi bulmayı başarıyoruz. Milli park içinde olması nedeniyle saat 10'da park içinde tüm elektrik kesiliyor ki biz de zaten çoktan uykuya hazırız.

Sabah 4:30'da Tapınak 4'e 45 dakika sürecek bir yürüyüşe hazırız. Önceki akşamdan bir rehber ayarladık, çünkü her yer zifiri karanlık. Aslında Park 6:30'da açılıyor, ama giriş kapısı kalabalık, fenerli rehberler gruplarını güneş doğuşuna götürüyorlar ve park görevlisi giriş parasını almaya hazır bu saatte bile. Bu noktada, hiç beklemediğimiz bir anda yanımızdakiler Türkçe konuşmaya başlıyor, biz de 'merhaba' diyip onları şaşırtıyoruz...

Ayak bastığımız yeri bile görmeksizin küçük fenerlerin ışığında rehberimizi takip ediyoruz. Önceki gece yağan yağmur bu yürüyüşü biraz olsun zorlaştırıyor. Tapınak 4'e ulaştığımızı merdivenleri görünce anlıyoruz ve karanlıkta tırmanıyoruz. Rehberler herkesin sessiz olmasını öneriyorlar güneş doğana kadar. Bu sessizlik içinde uyanan ormanın sesi, kuşların ve maymunların ilk çığlıkları ile bambaşka bir dünyada gibiyiz... Nemrut'daki güneş doğuşunu hatırlamamak elde değil. Maalesef güneş bulutların arasından doğarak istenen fotoğrafları vermiyor, ama renkler, sesler ve görüntüler yine de eşsiz.

Güneş doğduktan sonra Tapınak 4'ün tepesinde buranın hikayesini anlatmaya başlayan Guatemala'lı ama New York aksanıyla akıcı bir İngilizce konuşan rehber ilginç anlatımıyla ilgimizi çekiyor. Geçen günden eksik kalan hikayeleri tamamlamak için Cesar'ın ekibine katılıyoruz 3 saatlik bir küçük tur için. Saat 9'da kahvaltı için otele ulaştığımızda, 5 saattir uyanık ve aç olmanın verdiği hızla yumurta, fazulye ve kızarmış muz (plaintain)'den oluşan kahvaltımıza saldırıyoruz. Kahve her zamanki gibi şaşırtıcı şekilde çok güzel.

Saat 2 gibi minibüsümüz bizi tekrar Flores'e götürüyor, oradan da yine Tikal Jets'le Guatemala City'ye ve iş trafiği sayesinde bir buçuk saat sonra tekrar iki gün önce ayrıldığımız Antigua'daki otelimize geri dönüyoruz.

Bir sonraki gün ünlü Perşembe Pazarını ziyaret etmek üzere bir gün öncesinden Chichicastenango (yerliler kısaca Çiçi diyor)'ya gitme planı var.